İsrail Gazze’ye kara saldırısı öncesi: Direniş nereye kadar uzanacak?

Adanali

Member


  1. İsrail Gazze’ye kara saldırısı öncesi: Direniş nereye kadar uzanacak?


    • “Doğru” tedbir ve zorunluluk ilkesi

    • İşgalci güçlerin meşru müdafaa hakkının sınırlandırılması

    • Tek sayfada okuyun
İsrail ile İslamcılar arasındaki savaş yoğunlaşıyor. İsrail-Filistin çatışmasında meşru müdafaa hakkı ve sınırları. Bir analiz (bölüm 1)

Geçen Cumartesi Hamas İsrail’e şok edici bir vahşetle saldırdı ve o tarihten bu yana yaklaşık 1.200 kişinin ölümüyle sonuçlandı. Saldırıya uğrayan ülke artık kendini savunuyor; İsrail ordusu görünüşe göre bir kara saldırısının eşiğinde.

Duyuru



Yeniden başlayan çatışma, Filistin tarafı da dahil olmak üzere yüzlerce kişinin ölümüne neden oldu. Kendi halkına saldırılması halinde İsrail’in meşru müdafaa hakkı vardır. Bu, Alman federal hükümeti ve Avrupa Birliği tarafından defalarca vurgulanıyor. Meşru müdafaa hakkı, sınırlarını uluslararası hukukun belirlediği savaş ilkelerinde (ius ad bello ve jus in bello) bulur.

İsrail, Hamas’ın saldırılarına Gazze Şeridi’ni tamamen abluka altına aldığını duyurarak karşılık verdi. İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant, bölgede “elektrik, yiyecek, su, gaz olmayacağını” duyurdu.

Bu tepki zaten Birleşmiş Milletler (BM) tarafından kınanmıştı. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk, 10 Ekim 2023 tarihli açıklamasında durumu “barut fıçısı” olarak nitelendirdi.

Türk, İsrail’in planladığı böyle bir ablukayı uluslararası hukukun yasakladığını, bunun sonucunda işgal altındaki topraklarda yaşayan halkların hayatta kalmaları için gerekli olan her şeyden mahrum bırakılacağını vurguladı. Eğer böyle bir kuşatma artık askeri zorunlulukla meşrulaştırılamazsa, bu toplu cezalandırma anlamına gelecektir.

Bu makale, devletlerin meşru müdafaa hakkı kapsamında nelere izin verildiğine ve uluslararası hukukun sınırlarının ne zaman aşıldığına açıklık getirmeyi amaçlamaktadır.

Meşru müdafaa hakkı – jus ad bellum


Uluslararası hukuka göre çatışma değerlendirmesinin merkezinde, BM kuruluş sözleşmesinin 51. maddesinde ortaya çıkan meşru müdafaa hakkı bulunmaktadır.

Buna göre, “silahlı saldırıya” maruz kalan her Birleşmiş Milletler üyesi devletin “bireysel veya kolektif meşru müdafaa hakkı” bulunmaktadır. Bu hak, Birleşmiş Milletler üyelerine yönelik belirli saldırılarla nasıl başa çıkılacağını düzenli olarak tartışan BM Şartı’nın 51. Maddesinde de belirtilen BM Güvenlik Konseyi kararından önce gelir. Ancak münferit vakalarda devletler genellikle uzun süren bu karar alma sürecini beklemek zorunda kalmıyor, ancak meşru müdafaa haklarını derhal kullanabiliyorlar.

Lahey’deki Uluslararası Adalet Divanı silahlı bir saldırının ne zaman gerçekleşeceğini henüz net bir şekilde tespit edemedi. Ancak BM Şartı yazarlarının saldıran tarafın mutlaka başka bir devlet olması gerektiği yönündeki görüşleri artık büyük ölçüde terk edilmiştir. 11 Eylül 2001 terör saldırısından sonra, 51. Madde kapsamındaki silahlı saldırıların terör örgütleri gibi devlet dışı aktörlerden de gelebileceği açıkça ortaya çıkmıştır.

Terör örgütü Hamas’ın 7 Ekim 2023’te İsrail’in uğradığı son saldırısı da bunu bir kez daha ortaya koydu. Ancak devletlerin meşru müdafaa hakkını kullanıp kullanmadıklarını dikkatle değerlendirmeleri gerekmektedir. Bunun temelinde, Birleşmiş Milletler Şartı’nın temelini oluşturan ve ihlali temelde uluslararası hukukun ihlali anlamına gelen güç kullanma yasağı yer almaktadır.

Ancak meşru müdafaa sıklıkla güç kullanımıyla ilişkilendirildiğinden, meşru müdafaa hakkını kullanan devletler adeta her zaman bir ikilemle karşı karşıya kalmaktadır.
 
Üst